Aynası Kırık Şehir: Adıyaman
Şehirler yansıyanları yansıtır.
Her şehir, yansıyanlarıyla bilinir; onlarla muamele görür, onlarla kendini anlatır.
Kimi şehir vardır türküyle yansır, kimi şehir edebiyat, kimi alın teriyle, tabiri caizse kimi bela, kimi belağ, kimi ise beleğatı ile kimi bilnir. Kimi ise sen gibi sessizliğiyle Adıyaman.
Bu anlamda bazı şehirlerin aynası buğuludur, ne yansıtsa eksik, ne anlatsa yarımdır. Ki buğulu aynamızda kırıldı senin Adıyaman.
Hele bir çevrene bakalım.
Şanlıurfa mesela...
Gazelhanları, halk sanatçıları, sazbendleri ile tanınır. Muhabbet nağmenin çevresinde şekillenmiştir, her nağme dinleyen her kulağa kaçak sızan bir davettir adeta. Ses Urfa'da İbrahim'in sofrasına davettir Urfalı denildiğinde herkes tınısını mırıldanabilir şehrin. Sesigüzelden ,Tatlısese, kazancıdan, sucuya, Perverden Tuncere, badıllıya sıra gecelerine kadar her ses, Urfa aynasının aksıdır.
Kahramanmaraş... Kısakürek, karakoçları, Yedi Güzel Adamları, mahsunileri ile buram buram şiir, söz, edeb kokar. Cahit gibi içtenliği yansıtan aynası olsa keşke her şehrin.
Gaziantep üretimin, alın terinin, çalışkanlığın, tuttuğunu koparmanın şehridir; Konukoğlu, Erdemoğlu, Mennan ustalar... Çarklar döner, şehir sanayi ile konuşur. Antep aynasında fabrikalar parıldarlar.
Malatya İnönü’nün, Özal’ın, Fendoğlu’nun şehridir; siyasetin zirvesini yaşayan şehirdir. Olmasaydı toprağı sarı altına dönüşürmüydü. Malatya birlikteliğin şehridir.
Diyarbakır... Tarih boyunca dik duruşun, direnişin kavganın şehridir; taşı serttir, kalbi yumuşak. Surları berktir, insanları Ulucami kadar kadim,diyarı bekir ismi zaten merhamettir.
Ve Adıyaman...
İşte tam burada susar kelimelerim, düşünürüm, bir daha düşündüklerimi düşünürüm, düşünmek hele ki düşlemek bir bela, yazmak bin bela.
Bu şehrin tutunduğu her dal, kıskançlığın testeresinden geçmiştir. Kımıldayan her söz, aman boş vercilerin filtresine takılmıştır.
Sanatçısı bakkalını, siyasetçisi insaatçısını, zengin fakirini, aza muhtarını, vekil valiyi, vali veliyi, veli deliyi kıskanır.
Kıskançlık, bu toprağın en sessiz salgınıdır.
Ne filiz büyür ne gölge serinletir. Herkes birbirine gölge eder, kimse kimseye ışık tutmaz. Işık mı gördün, kapat israf olmasın denir adeta.
-- Boşuna urğaşma boş boş aboş. Sen otur şansın çalışsın baboş.
Adıyaman’ın makus talihi mi? Aynadan yansıyan imgelerinin fakirleşmiş olmasından değil midir sizcede.
Türkülerinde yankı var ama yarım , toprağı duman duman bereket iken, taşında tarih, eteğinde topladığı onca kesmet onca talih hep yarım.
Başı düşmüş nemrut heykelleri gibi. Başı kim başı ne bu şehrin. Siyaset mi? Düşün mü? Saz mı? Söz mü? Ne?..
Bir de üstelik buğuluda olsa kırıldı aynada. Şimdi her şeyin yansıması kırık, sesi kısık. Bir şey aslında tam olarak o şey değil bu şehrin.
Kentsel dokusu kayboluyor, hafızası da soluyor, haritası yok oluyor.
Taş avlulu evlerin yerini betonun soğuk duvarları alıyor.
Üstelik her yeni bina bir hikâyeyi örtüyor, her yenilenen cadde eskiyi yutuyor.
Umurunda değil kimsenin, umursamazın sesi herkesten daha çok çıkıyor.
Her geçen gün biraz daha küçülüyor şehir.
Yetişmişlerini büyüten ama sahiplenmeyen şehir.
Sanatçısı göçer, siyasetçisi küser fikir adamı pusar, tüccarı kasar, geriye suskun bir kalabalık kalır.
Eksilmiştir herşey ama kimse adını koyamaz bu eksikliğin.
Bu şehir, sahiplenilmeyenliği yaşamaktan yorgundur.
Ne geleceği kucaklayabiliyor ne de eskiyi taşıyabiliyor.
Geçmişe uzanan elinde , geleceğe uzanan elide boşlukta asılı kalmış .
Nemrut’un zirvesinde taşları göğe bakar.
Aşağıda, şehir kendi çocuklarının yüzüne bile bakmaz.
Göğe dönük olsada taşlarının yüzü, insanları birbirine küskündür. Adına hesudluk dedikleri şey aslında sessizlikten bile ağırdır.
Adıyaman artık bir suskunluk haritasıdır.
Bir yanı tarih, bir yanı ihmal.
Bir yanı umut, bir yanı yorgunluk.
Bir yanı “yarın olur belki” derken, öteki yanı geç kaldık boşver der.
Bu şehir, unutulmanın değil, unutulmaya razı edilmenin şehridir sanki.
Ve ben bazen düşünüyorum, buğuluda olsa bir umuttu aslında kırılmasaydı ayna. Kırıldı evet yok mu onu onaracak bir usta.
Usta olsa da onarmaya aynayı, izin vermez ya bu hale razı olan ebzer dayı...